Alt

Zorlu Zamanlarda Sanat

 

Evrensel anlaşılırlığı sayesinde eyleme geçirme gücü olan sanat, hem rasyonel hem duygusal ifadeyi harmanlamasıyla geçmişten günümüze önemli bir iletişim aracı olarak kullanılmıştır. Meydan okuma, sorgulama, kalabalıklardan topluluk yaratma ve eleştirme gücüne sahip olan sanatı; özellikle Covid-19’un hayatımıza girişiyle dünyanın halini korkuyla izlediğimiz şu günlerde, bir duraksama ya da kaçış imkanı olarak değil, içinde bulunduğumuz zor ve sıkıntılı zamanları anlayabilmek için bir araç olarak görüyoruz. Yıllarca öncesinde bile çeşitli kültürler ve sanatçılar; savaşlar, ayaklanmalar, felaketler ve salgın hastalıklarla karşı karşıya geldiler ve bu mücadelelerini sanat ile dışa vurdular. 

Biliyoruz ki, geçmişte olduğu gibi şimdi de yöntemden bağımsız olarak sanat üretimi devam edecek. İçinde olduğumuz durum göz önünde bulundurulduğunda insanların teselli olmak, barınabileceği bir topluluk arayışına girmek ve kendini beslemek gibi çeşitli farklı taleplerle sanata yönelmesi kaçınılmaz olacak. Tarih boyunca çeşitli zorluklar ile karşı karşıya gelmiş, Picasso’dan Monet'e birbirinden farklı çok sayıda sanatçı sanatın dikkat çekme ve teselli etme gücünden yararlanmış. İnsanların o dönemlerde yaşadığı engelleri gözler önüne sermek amacıyla üretilen eserlerin bazılarını ele aldık.

 

Pablo Picasso - Guernica

 Pablo Picasso'nun en ünlü eserlerinden biri olan Guernica, İspanyol İç Savaşı sırasında Nazilerin, çoğunluğunu Bask halkının oluşturduğu, Guernica şehrindeki yıkıcı bombalama uygulamasına karşı tepki olarak ortaya çıkan en güçlü siyasi ifadelerden biridir. Savaşın trajedilerini ve özellikle masum siviller olmak üzere birçok insana yaşattığı acıyı gözler önüne seren Guernica, tamamlandığında dünya çapında kısa bir turda sergilenerek büyük beğeni toplamıştır. Bu sergi turu, dünyanın dikkatini İspanyol İç Savaşı'na yöneltmesine yardımcı olmuştur. Eser, yıllar içerisinde anıtsal bir statü kazanarak barışın en önemli örneklerinden biri olarak tarihe geçmiş, bir protesto sembolü olarak İspanyol İç Savaşı’nın anısını canlı tutmuştur.

 

 

'' Picasso, II. Dünya Savaşı sırasında Nazi işgali altındaki Paris'te yaşarken, bir Alman subayı dairesini ziyaret ettiğinde Guernica'nın bir fotoğrafını gördükten sonra, "Bunu sen mi yaptın?" diye sorduğunda Picasso; "Hayır, sen yaptın." cevabını vermiştir.

 

Egon Schiele - Çizgili Elbiseli Edith, Otururken

20. yüzyılın son büyük grip salgını olan İspanyol Gribi, tarihte yaşanmış en yıkıcı sağlık krizlerinden biridir. 1918'den 1920'ye kadar dünya nüfusunun dörtte birini etkileyen hastalığa yakalananlar arasında Avusturyalı ünlü ressam Egon Schiele ve karısı Edith de vardır.Hem 1. Dünya Savaşı’nın hem de bir sağlık krizinin yaşandığı bu kaos ve karamsarlık dolu dönemde, Schiele’nin resmettiği “Çizgili Elbiseli Edith, Otururken” adlı portresi, izleyiciye verdiği huzur ve dinginlik hissi ile sanatçının en ünlü eserlerinden biri haline gelmiştir. Savaşta hizmetini bitirip ülkesine döndüğünde yaptığı eserlerde birçok kez karısına yer veren Schiele, bir istisna olmayan bu eserinde de Edith’i dönemin koşullarından etkilenmemişçesine canlı renklerle ve masumiyet dolu bir ifadeyle resmetmesi, onu dönemin gerçekliğinden kaçış sembolü olarak gördüğü yönünde yorumlanmıştır. 1918’in Ekim ayında İspanyol Gribi yüzünden kaybettiği karısından üç gün sonra aynı nedenden hayata gözlerini yuman Schiele’nin eserleri, sanatçının inanılmaz yeteneğini ve potansiyelini gözler önüne sererken, “28 yaşında hayatını kaybetmeseydi ne gibi başyapıtlar hayata geçirecekti?” sorusunu akıllara getiriyor. 

 

 

 

Claude Monet - Ölüm Yatağında Camille

19. yüzyılda Avrupa’daki ölümlerin dörtte birine sebep olan ve hastalananlarda şiirsel ve sanatsal nitelikleri uyandırdığı düşünüldüğünden "romantik hastalık" olarak anılan tüberküloz, Monet dahil birçok sanatçı tarafından kişisel deneyimleri ile tasvir edilmiştir. Claude Monet’in bu hastalığa yakalanan karısı Camille’i resmettiği “Ölüm Yatağında Camille”, sanatçının en güçlü ve dokunaklı eserlerinden biridir. İzleyicisine ikili arasındaki bağı hissettirirken, hastalığın tüm gerçekliğini yıkıcı etkileriyle gözler önüne sermektedir. Camille Monet, 1876'da hastalığa yakalanmış, üç yıl sonra 5 Eylül 1879 tarihinde hayatını kaybetmiştir. Resimlerinin satışından kazandığı paranın çoğunu eşinin tıbbi bakımını ödemek için kullanan Monet’in, tüberküloz yüzünden gün geçtikçe solgunlaşıp tükenen karısını resmetmesi, ölümünün ardından anısını canlı tutabilmek için yaptığı son bir girişim olarak yorumlanmıştır. 

 

'' Monet, “Ölüm Yatağında Camille” eserini şu sözlerle açıklamıştır: ‘‘Camille örtüsünün ucundan buz mavisi donuklaşmış gözleri ile dışarı bakıyor, sanki donmuş bir göletin içindeymiş gibi. Hafifçe gülümsüyor ama rahatlatıcı sözlerim sayesinde değil. Tanrı yardımcım olsun, bu süreçte kafayı yememek için düşünebildiğim tek şey mavileri ve grileri nasıl dengeleyebileceğimdi.’’

 

Felix Gonzales Torres - Ross'un Portresi

 

1980’lerden bu yana yaklaşık 770.000 kişinin ölümüne sebep olan AIDS, günümüzde hala etkisini gösteren epidemilerden biridir. Keşfedildiğinden bu yana özellikle dezavantajlı azınlıkları ve LGBTQI+ topluluğunu etkileyen hastalığa yakalananlar arasında Felix Gonzales-Torres ve hayat arkadaşı Ross Laycock da vardır.  Gonzales-Torres’in, “İsimsiz (Ross'un Los Angeles’deki Portresi)” adlı yerleştirmesi, Amerika’da zirvesini 1990’larda yaşamış AIDS epidemisi zamanında, sanatçının bu hastalıktan ölen partneri Ross'un alegorik bir temsilidir. Yerleştirme Ross’un hastalık önceki kilosuna paralel olarak yaklaşık 80 kilo şekerden oluşmaktadır. Bu yerleştirmede, sergi boyunca izleyicilerin tüketmesiyle miktarı azalan şeker, AIDS virüsü yüzünden gün geçtikçe kilo kaybeden Ross’un vücudunun temsilidir. Sevgilisi Ross’dan 5 sene sonra aynı hastalığa yenik düşen Gonzales-Torres’in toplumda hala tabu olma özelliğini koruyan HIV'ye dikkat çeken katılımcı odaklı eseri, yıllar sonra etkileyiciliğini sürdürmektedir. 

 

'' Şeker yenilip, vücut yok olmaya başlarken, aşk kalır.

 

Dorothea Lange - Göçmen Anne

1930’larda yaşanan Büyük Bunalım veya Dünya Ekonomik Bunalımı, özellikle Kuzey Amerika ve Avrupa’yı merkez alarak bütün dünyayı etkilemiş, birçok kişinin evsiz ve işsiz kalmasına neden olan bir ekonomik felakettir. Bu krizden dolayı devletin barınma desteği sunduğu fakir ailelerden biri olan Florence Owens Thompson ve çocuklarının Dorothea Lange tarafından çekilmiş fotoğrafı “Göçmen Anne”, bu dönemin toplum üzerindeki etkisinin en çarpıcı göstergesi olarak yorumlanmakla beraber Büyük Bunalım’ın sembolü haline gelmiştir. Fotoğraflarını sanat olarak tanımlamayan Lange, eserlerinin asıl amacının sosyal değişimi tetiklemek olduğunu belirtmiştir. Belgesel fotoğrafçılığının gelişiminde büyük etkisi olan sanatçının genellikle portrelerden oluşan önceki işleri, sonrasında bu krizi fotoğraflamaya dönüşmüştür. 1965’te hayatını kaybeden Lange’in eserleri, dünyaca ünlü müzelerde büyük ilgi görmüş, fotoğrafçılık alanında öncü niteliği kazanmıştır. Sanatçının eserlerinin arkasındaki hikayeyi yansıtma becerisi günümüzde de insanları etkilemeye devam etmektedir.

 

,, Fotoğrafçılık zamandan bir kesit alır, onu sabit tutarak hayatı değiştirir.

 

Leave a Reply